Felsefede varlığın insan bilincinden bağımsız ve nesnel olduğunu öne
süren görüştür. Oldukça yeni bir terim olmakla birlikte, Eski Yunan ve
Ortaçağ Felsefesi'nin belirli yönlerini de kapsayacak şekilde
kullanılır.
Bilgi kuramı açısından nesneyi özneye, bilineni
bilene bağlı kılan idealizmin; kavram açısından da şeylerin yapısının
gerçekliliğini adlarla sınırlayan adcılığın ve Ortaçağ'ın sonlarına
doğru adcılığın yerini alan kavramcılığın karşıtıdır.
Felsefi
anlamda iki gerçeklilikten bahsedilebilir. Bunlardan biri, şeyin
yapısına diğeri de şeylere ilişkindir. Birincisinde zihinden bağımsız
somut, tikel ve görülmediğine bile temel özelliklerini koruyan deney
nesnelerinin varlığı kabul edilir. Birinci gruba, bir şeyin özündan o
şeyin pay aldığı ideanın anlaşıldığı Platoncu Gerçeklilik; bir şeyin ne
olduğunun anlaşıldığı Aristotelesçi Gerçekçilik, bir şeyin mutlak,
özgün ya da kendi cinsine özgü yapısının anlaşıldığı Ortaçağ
Gerçekliliği ya da tümeller gerçekçiliği girer.
İkinci gruba
ise, dünyanın dışsallığını bir veri olarak kabul eden sağduyu
gerçekliliği, nesnenin kendisinin, dışsal da olsa zihnin önünde duran
ve algılamayı bekleyen tek birim olduğunu kabul eden yeni gerçeklilik
ve zihnin, nesnenin kendisi yerine kopyasını kavramaya yöneldiği
eleştirel gerçeklilik girer.